Seçilebilecek tüm gelecekler: Mr Nobody

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhalApk3vWpP7FmMD7l5bi3N9c3tpP9S20C6BA3DIomH_q5pipdWvJcfMhWLaYXl2NSS4Pd2h15lRUhiq9HR_s3fxELBYMs6MmfMcttkjbcD0P9eFc9Yjds45yCfetLpGbRH47cKa0zXaYj/s640/MrNobody.jpg
Güvercinin batıl inancı…

     Filmi açarsın ve sahne başlar…

     Bir güvercin kafesin içinde durmakta ve kendisine verilen yemi yemeye çalışmaktadır. Kısa bir süre sonra düğmeye bastığı taktirde yeme ulaşabileceğinin farkına varır. Ve bu şekilde yemeye başlar. Ancak daha sonra düğmeye basmadan da yemin kapağının açıldığını fark eder, aklı karışmıştır. Bunun için ne yaptığını merak eder. Ve kendi kendine sorar “ Bunu hak edecek ne yaptım ben ?”. Ardından kanat çırpmaya başlar ve kendi kendine kanat çırptığı için yemin verildiğini söyler. Bir şeyler yapmış ve ödülü kapmıştır.  Oysa gerçekler böyle değildir. Bir şeyler sadece olmaktadır. Bazen neden ve sonuç yoktur. Sadece olur. Ancak güvercin bunu kabul etmez ve düzende bir rolü olduğunu savunur.

     Bu ayrımda yönetmen girer devreye ve ilk sahnede kafa karıştırıcı şu soruyu yöneltir insanlara “Bizim güvercinlerden ne farkımız var?”

     Dudak izi ve zaman…

     Biz henüz ilk sorunun cevabını belirleyememişken sahne değişir ve yer cennettir. Yaratıcı melekler henüz doğmamış olan çocukların etrafında dolanır ve onların bildiği tüm geleceği unutmaları için dudaklarının üzerine bir iz bırakırlar. Ve hikaye aslen bu sahneyle giriş yapmış olur. Çünkü melek birini unutmuştur: Nemo.

     Ve Nemo ikinci soruyu yöneltir insanlara “Niye geçmişi hatırlarız da geleceği hatırlayamayız?”

     Bu noktada ise zaman kavramı devreye girer ve duruma biraz da olsa netlik kazandırır. Büyük patlamadan sonra ortaya çıkan ve sürekli genişleyen evrenin parçası haline gelen bu olgu bizim bildiğimiz anlamda hep ileriye doğru ilerler. Ve bizler geleceğimizi yaşamamış oluruz. Ancak burada da bir hile vardır ve yönetmen bu soruyu da yönelterek gülümser izleyicilere “Ya evrenin genişlemesi dursaydı?”

     Olasılıklar ve seçimlerimiz…

     Bir adam… Aynı anda… Ölmek üzere, ölü, uzayda, dünyada hem 34 hem de 117 yaşında… Peki, bu mümkün mü? Nemo için, evet. O aynı kilisenin üç farklı kapısında aynı anda üç farklı kadınla evleniyor ve her biriyle farklı bir hayat yaşıyor.

     Yine aynı adam babasını terk edip giden annesinin treninin peşinden koşuyor. Hem trene yetişip annesinin yanında uzaklaşıyor. Hem de ardından seslenen babasına bakıp onunla kalıyor. Bunların hepsi gerçekleşiyor. Bu“Seçim yapmadığımız sürece kalan olasılıkların hepsi mümkündür.” Şeklinde açıklanıyor filmde. İşte bu kısacık an… İleriye gitmek veya geri dönmek arasındaki bu ufak duraksama bizi bize götürüyor.

” Eğer patates püresi ile sosu karıştırırsan daha sonra ayıramazsın, sonsuza dek. Baba’nın sigarasından çıkan duman bir daha asla içine dönmez. Geri dönemeyiz. Seçmek, bu yüzden zordur.”
        Aşk…

     Aşk ise farklı bir bilinmeyen filmin içinde…

      Nemo tüm hayatlarında farklı kadınlarla evleniyor, farklı insanlardan aileler kuruyor. Ama bütün hayatlarında hep tek birini hissediyor: Anna…

     “ Yaşayabileceğim bütün hayatlardan biri için vazgeçtim; Senin için.”
     “-Nemo: Anna, Anna… Her köşe başında seni görecekmişim gibi hissediyorum.
      -Anna: Bazen kendi kendime diyorum ki belki de benimle aynı şehirde yaşıyorsun ama ben bunu bilmiyorum. Belki buradasın, çok yakınsın. Sesimi duyuyor musun ?”
      Her seferinde farklı bir Anna çıkıyor karşısına. Her seferinde farklı yaşanmışlıklarla. Yaptığımız seçimler hatta kullandığımız sözcükler bile geleceğimizi bütünüyle değiştirebilir.

     “Tek bir kar tanesi bambunun yaprağını bükebilir.”

     Korkular…

     “Korkularımızın ne kadarı doğuştan gelir? Doğuştan gelen korkularımız hangi eski tehlikelerden kaynaklanır?”

      İnsan gelecek için alacağı kararları geçmişine bakıp verir. Hatalar… Geçmişte yaptığı hatalar onun zarar görmesine neden olur ve o gerçekleşmesinden korkar. Bu bir şekilde insanın kendini koruma yöntemlerinden biridir. Peki ya bir çok gelecek varsa ve hepsi karışmaya başladıysa ne olacak? Korkularımız bizi nereye taşıyacak ve hangi yoldan gideceğiz?

 “Gün gelir her şey çekilmez görünür göze.
Seçimler çoktan yapılmıştır.
… Elimden hayatıma devam etmek geliyor sadece.
Kendimi avucumun içi gibi tanıyorum.
Her tepkimi önceden görebiliyorum.
Hayatım hava yastıklarıyla emniyet kemerleri arasında sıkışmış kalmış.
Bu noktaya ulaşmak için her şeyi yaptım, ulaştım da ama sıkıntıdan ölüyorum.
En zoru hala hayatta olduğumun farkında olmam.”

     Seçilen Yol

    Sahne bir kez daha değişir ve bize hikayeyi anlatan 117 yaşındaki adama döner. Bu dakikaya kadar Nemo’nun bir çok farklı hayatını izleyen izleyicinin kafası epey karışmıştır. Olaylar asla bağdaşmayacakmış gibi gelir. Birbirinden bağımsız olan ama bir şekilde birbirine hafif dokunan hayatlar. Ve o adamı dileyen gazeteci de döner ve Nemo’ya sorar “ Peki bu hayatlardan hangisi gerçek?” Cevap oldukça basittir ve Nemo “Gabriel Fauré, Op.50 – Pavane” adlı eseri eşliğinde cevap vererek bizim için sonuca gidecek rotayı belirler…

     “Hayat bir oyun alanı gibidir ve seçilen her yol doğru yoldur.”