
Güvercinin
batıl inancı…
Filmi açarsın ve sahne
başlar…
Bir
güvercin kafesin içinde durmakta ve kendisine verilen yemi yemeye
çalışmaktadır. Kısa bir süre sonra düğmeye bastığı taktirde yeme
ulaşabileceğinin farkına varır. Ve bu şekilde yemeye başlar. Ancak daha sonra
düğmeye basmadan da yemin kapağının açıldığını fark eder, aklı karışmıştır.
Bunun için ne yaptığını merak eder. Ve kendi kendine sorar “ Bunu hak edecek ne yaptım ben ?”. Ardından kanat çırpmaya başlar
ve kendi kendine kanat çırptığı için yemin verildiğini söyler. Bir şeyler
yapmış ve ödülü kapmıştır. Oysa
gerçekler böyle değildir. Bir şeyler sadece olmaktadır. Bazen neden ve sonuç
yoktur. Sadece olur. Ancak güvercin bunu kabul etmez ve düzende bir rolü
olduğunu savunur.
Bu
ayrımda yönetmen girer devreye ve ilk sahnede kafa karıştırıcı şu soruyu
yöneltir insanlara “Bizim güvercinlerden
ne farkımız var?”
Dudak
izi ve zaman…
Biz henüz ilk sorunun
cevabını belirleyememişken sahne değişir ve yer cennettir. Yaratıcı melekler
henüz doğmamış olan çocukların etrafında dolanır ve onların bildiği tüm
geleceği unutmaları için dudaklarının üzerine bir iz bırakırlar. Ve hikaye
aslen bu sahneyle giriş yapmış olur. Çünkü melek birini unutmuştur: Nemo.
Ve Nemo
ikinci soruyu yöneltir insanlara “Niye
geçmişi hatırlarız da geleceği hatırlayamayız?”
Bu noktada ise zaman
kavramı devreye girer ve duruma biraz da olsa netlik kazandırır. Büyük
patlamadan sonra ortaya çıkan ve sürekli genişleyen evrenin parçası haline
gelen bu olgu bizim bildiğimiz anlamda hep ileriye doğru ilerler. Ve bizler
geleceğimizi yaşamamış oluruz. Ancak burada da bir hile vardır ve yönetmen bu
soruyu da yönelterek gülümser izleyicilere “Ya
evrenin genişlemesi dursaydı?”
Olasılıklar ve seçimlerimiz…
Bir adam… Aynı anda…
Ölmek üzere, ölü, uzayda, dünyada hem 34 hem de 117 yaşında… Peki, bu mümkün
mü? Nemo için, evet. O aynı kilisenin üç farklı kapısında aynı anda üç farklı
kadınla evleniyor ve her biriyle farklı bir hayat yaşıyor.
Yine aynı
adam babasını terk edip giden annesinin treninin peşinden koşuyor. Hem trene
yetişip annesinin yanında uzaklaşıyor. Hem de ardından seslenen babasına bakıp
onunla kalıyor. Bunların hepsi gerçekleşiyor. Bu“Seçim yapmadığımız sürece kalan olasılıkların hepsi mümkündür.” Şeklinde
açıklanıyor filmde. İşte bu kısacık an… İleriye gitmek veya geri dönmek
arasındaki bu ufak duraksama bizi bize götürüyor.
” Eğer patates püresi
ile sosu karıştırırsan daha sonra ayıramazsın, sonsuza dek. Baba’nın
sigarasından çıkan duman bir daha asla içine dönmez. Geri
dönemeyiz. Seçmek, bu yüzden zordur.”
Aşk…
Aşk ise farklı bir bilinmeyen filmin
içinde…
Nemo tüm hayatlarında
farklı kadınlarla evleniyor, farklı insanlardan aileler kuruyor. Ama bütün
hayatlarında hep tek birini hissediyor: Anna…
“ Yaşayabileceğim bütün hayatlardan biri
için vazgeçtim; Senin için.”
“-Nemo: Anna, Anna… Her köşe başında seni görecekmişim
gibi hissediyorum.
-Anna: Bazen kendi kendime diyorum ki belki de
benimle aynı şehirde yaşıyorsun ama ben bunu bilmiyorum. Belki buradasın, çok
yakınsın. Sesimi duyuyor musun ?”
Her seferinde farklı bir Anna çıkıyor
karşısına. Her seferinde farklı yaşanmışlıklarla. Yaptığımız seçimler hatta
kullandığımız sözcükler bile geleceğimizi bütünüyle değiştirebilir.
“Tek bir kar tanesi bambunun yaprağını
bükebilir.”
Korkular…
“Korkularımızın ne
kadarı doğuştan gelir? Doğuştan gelen korkularımız hangi eski tehlikelerden
kaynaklanır?”
İnsan gelecek için alacağı kararları geçmişine
bakıp verir. Hatalar… Geçmişte yaptığı hatalar onun zarar görmesine neden olur
ve o gerçekleşmesinden korkar. Bu bir şekilde insanın kendini koruma
yöntemlerinden biridir. Peki ya bir çok gelecek varsa ve hepsi karışmaya
başladıysa ne olacak? Korkularımız bizi nereye taşıyacak ve hangi yoldan
gideceğiz?
“Gün gelir her şey çekilmez görünür göze.
Seçimler çoktan yapılmıştır.
… Elimden hayatıma devam etmek geliyor sadece.
Kendimi avucumun içi gibi tanıyorum.
Her tepkimi önceden görebiliyorum.
Hayatım hava yastıklarıyla emniyet kemerleri arasında sıkışmış kalmış.
Bu noktaya ulaşmak için her şeyi yaptım, ulaştım da ama sıkıntıdan ölüyorum.
En zoru hala hayatta olduğumun farkında olmam.”
Seçimler çoktan yapılmıştır.
… Elimden hayatıma devam etmek geliyor sadece.
Kendimi avucumun içi gibi tanıyorum.
Her tepkimi önceden görebiliyorum.
Hayatım hava yastıklarıyla emniyet kemerleri arasında sıkışmış kalmış.
Bu noktaya ulaşmak için her şeyi yaptım, ulaştım da ama sıkıntıdan ölüyorum.
En zoru hala hayatta olduğumun farkında olmam.”
Seçilen Yol
Sahne bir kez daha değişir ve bize
hikayeyi anlatan 117 yaşındaki adama döner. Bu dakikaya kadar Nemo’nun bir çok
farklı hayatını izleyen izleyicinin kafası epey karışmıştır. Olaylar asla
bağdaşmayacakmış gibi gelir. Birbirinden bağımsız olan ama bir şekilde
birbirine hafif dokunan hayatlar. Ve o adamı dileyen gazeteci de döner ve
Nemo’ya sorar “ Peki bu hayatlardan
hangisi gerçek?” Cevap oldukça basittir ve Nemo “Gabriel Fauré, Op.50 – Pavane” adlı eseri eşliğinde cevap vererek
bizim için sonuca gidecek rotayı belirler…
“Hayat bir oyun alanı gibidir ve seçilen
her yol doğru yoldur.”