İlk gördüğüm andan itibaren izlemek istediğim filmdi, izlemek aylar sonrasına kısmet oldu. İzledim de ne oldu? Beraber değerlendirelim isterim. Robert Pattinson’ın başrol oynadığı bir film bu. Genelde kızların daha çok izlediği bir film olabilir, kesin bilgiler yok elimde ama adamı yakışıklı buluyorlar, bu da filmi izlemek için yeterli olabiliyor bazen. Öz eleştiri gibi mi oldu? Hayır, ben oynasam o filmde gişe tepemize yıkılırdı yani. Adam hakkını veriyor tamam.
Sorunlu bir ailenin iki erkek çocuğundan biri olan Tyler Hawkins (Robert Pattinson), New York’ta yaşayan genç üniversite öğrencisi, soğuk ve belli etmedikçe duygusuz. Ailesinden en çok sevdiği kişi kız kardeşi olmalı ve ikincisi de merhum kardeşi sonra annesi, babasını hiç sevmiyor bence de. Külüstür bir bekar evi var, ev arkadaşı kafa çocuk.
Döngü 1: Lanet olası üniversite hayatımda ayrı bir eve çıkma riskini göze alamıyorum. Yurt daha rahat ve zamandan kazandırıyor gibi. Eve göre rahat değil ama eve göre daha ucuz ve tasarruflu. Ailemle hiç ciddi sorunular yaşamadım, eğer Tyler’ın yerinde olsaydım (ki bazen olmak istiyorum) aynı tavrı takınırdım. Çünkü ilgisiz bir babanın neresini sevebilirim ki? Baba işte, adı var. Bir ev arkadaşım olursa eğer, onunla gayet iyi geçineceğime söz veremem ama parti falan olursa onu da çağırabilirim. Anneler hep iyidirler. Ben ailemden birini kaybetmedim daha o kafayı nasıl yaşayacağımı da bilemiyorum. Döngü sonu.
Filmin güzel kızı Ally Craig (Emilie de Ravin), küçük yaşta gözlerinin önünde annesini kaybetmiş ve babasını suçlarcasına davranan 21 yaşındaki üniversite öğrencisi. Annesini kaybettikten sonra tüm hayatı babasıyla geçmiş ve babası bir polis. Ally’nin dramatik yaşam öyküsü gerçekten yüzünüzü ekşitebiliyor.
Döngü 2: Hemen hemen her gün kullandığınız tramvay hattını görünce, kaybettiğiniz annenizi hatırlıyorsunuz ve tramvaylara binmekten vazgeçiyorsunuz. Bunun yerine taksi kullanıyorsunuz. Bazı şeyler bize geçmişin kötülüklerini kolayca hatırlatabiliyor ve bu adil bir durum değil. Babasıyla yaşamak o kadar da zevkli olmasa gerek çünkü tek başına bir kız çocuğunun yerine kendimi tam anlamıyla koyamıyorum. Hele polis bir babanın kızı olmak daha zoru olsa gerek, zaten Ally de pek ilgili değil babasına. Döngü Sonu.
Drama da istediğimiz şey hüzünlenmek, biraz da ağlanası duruma düşmek midir? Kendimizi film karakterlerinin yerine koymaya çalıştığımızda hissettiklerimiz gayet samimi olabiliyor. Çünkü olağanüstü bir durum yok orada, her şey, her an başımıza gelecek şekilde dizayn edilmiş neticede. Yarın ölür müyüz? Bunu bilmiyoruz, öyleyse “ya ölürsem” düşüncesiyle hareket edersek, evet, bugün o çok istediğin fındıklı çikolatayı yemeliydin sen! Kontrol edemediğimiz güçler var, insanlar var. Herkesi istediğimiz kalıba sokamayız, buna hakkını olduğunu mu düşünüyorsun? Bu tamamen bencilliktir. İnsan haklarından bihaber de olabilirsin elbette. Yurt dışında alkol kullanma yaşı 21 sanıyorum. Neden öyle düşünüz mü? Özellikle Türkiye ile kıyasladıktan sonra.
Aşk hikayeleri hiç düzgün ilerlemez, eğer yolunda giden bir şeyler varsa, o film sıkıcı demektir. Ally’nin o saf kalbini, yakışıklı ve romantik olmaya çalışan erkek yani Tyler nasıl kırabilir ki? Hey! Gerçekten iyi sevişiyordunuz gençler. Şunu da anlamaya başlıyoruz değil mi? Her şey para demek değil. Basit bir ilgi, alaka, hoşgörü, ufak fedakarlıklar, bir gülüş maddiyattan daha çok şey ifade ediyor. Caroline, Hawkins ailesinin 11 yaşındaki kızı. Abisi gibi intihar edeceğini sanıyordum. Olmadı. Ama babasıyla arasını düzeltti gibi he? Abisi Tyler için aynı şeyleri söylemek çok güç, o serseri bir hayatı benimsemiş haldeydi. Hayır, onu küçümsemiyorum elbette, varlık içinde yokluk çekmesini anlıyorum, çünkü o, böyle mutlu oluyor. Kapısında kilidi olmayan bir evde kalıyor. Aşk hikayelerinde bir pislik olacak demiştim, Tyler’ın hoşlandığı kız Ally. Ally’nin babası Neil Craig yani bir polis. Tyler’ın başı birkaç kez polislerle belaya girdi, o polislerden biride bizim Neil amca oldu.
Film hakkındaki yorumların yüzde doksan yedisi, filmin sonuyla ilgiliydi. Yani evet, bakılınca ne alaka yahu? Falan dedirten bir sahne olmuş. Fakat olmuş. Ben beğendim açıkçası. Filmin amacı tamamen ikiz kuleler üzerine olabilir miydi? Buna net cevap veremiyorum. İsterseniz benim yerime de araştırınız, bu kurmaca bir hikaye miydi? Yoksa tamamen gerçeğin kendisi mi? Tyler Hawkins’in filmin sonunda ölmesi beklenmedik bir son oldu. Mutsuz sonla bitmesi iyi oldu. En azından sıradan değildi. Ölüm sahnesini de görseydik tam süper olabilirdi. Fakat o kuleleri film için mi inşa etmişler sizce? Fena durmuyorlardı. Hıristiyanlarda aile mezarlığı kavramı var mı acaba? Yani, Tyler, kardeşi Michael’ın yanına mı gömüldü, nasıl gömüldüğü de belli yani. Saygı duyuyoruz elbette. Şunu da söylemeliyim ki, eğer bu Türk filmi olsa, yada ben ABD vatandaşı olarak izleseydim, daha çok etkilenirdim.
Ne öğrendik bölümü içinse; Eğer yeni tanıştığınız sevgiliniz alkol ya da sigara kullanmıyorsa biraz başınız dertte demektir. Ayrıca dünyadan ayrılan yakınlarınızın hayattaymış gibi, sizin yanınızdaymış gibi davranmanız size artı puan katıyor. Onları unutmayın.
Sorunlu bir ailenin iki erkek çocuğundan biri olan Tyler Hawkins (Robert Pattinson), New York’ta yaşayan genç üniversite öğrencisi, soğuk ve belli etmedikçe duygusuz. Ailesinden en çok sevdiği kişi kız kardeşi olmalı ve ikincisi de merhum kardeşi sonra annesi, babasını hiç sevmiyor bence de. Külüstür bir bekar evi var, ev arkadaşı kafa çocuk.
Döngü 1: Lanet olası üniversite hayatımda ayrı bir eve çıkma riskini göze alamıyorum. Yurt daha rahat ve zamandan kazandırıyor gibi. Eve göre rahat değil ama eve göre daha ucuz ve tasarruflu. Ailemle hiç ciddi sorunular yaşamadım, eğer Tyler’ın yerinde olsaydım (ki bazen olmak istiyorum) aynı tavrı takınırdım. Çünkü ilgisiz bir babanın neresini sevebilirim ki? Baba işte, adı var. Bir ev arkadaşım olursa eğer, onunla gayet iyi geçineceğime söz veremem ama parti falan olursa onu da çağırabilirim. Anneler hep iyidirler. Ben ailemden birini kaybetmedim daha o kafayı nasıl yaşayacağımı da bilemiyorum. Döngü sonu.
Filmin güzel kızı Ally Craig (Emilie de Ravin), küçük yaşta gözlerinin önünde annesini kaybetmiş ve babasını suçlarcasına davranan 21 yaşındaki üniversite öğrencisi. Annesini kaybettikten sonra tüm hayatı babasıyla geçmiş ve babası bir polis. Ally’nin dramatik yaşam öyküsü gerçekten yüzünüzü ekşitebiliyor.
Döngü 2: Hemen hemen her gün kullandığınız tramvay hattını görünce, kaybettiğiniz annenizi hatırlıyorsunuz ve tramvaylara binmekten vazgeçiyorsunuz. Bunun yerine taksi kullanıyorsunuz. Bazı şeyler bize geçmişin kötülüklerini kolayca hatırlatabiliyor ve bu adil bir durum değil. Babasıyla yaşamak o kadar da zevkli olmasa gerek çünkü tek başına bir kız çocuğunun yerine kendimi tam anlamıyla koyamıyorum. Hele polis bir babanın kızı olmak daha zoru olsa gerek, zaten Ally de pek ilgili değil babasına. Döngü Sonu.
Drama da istediğimiz şey hüzünlenmek, biraz da ağlanası duruma düşmek midir? Kendimizi film karakterlerinin yerine koymaya çalıştığımızda hissettiklerimiz gayet samimi olabiliyor. Çünkü olağanüstü bir durum yok orada, her şey, her an başımıza gelecek şekilde dizayn edilmiş neticede. Yarın ölür müyüz? Bunu bilmiyoruz, öyleyse “ya ölürsem” düşüncesiyle hareket edersek, evet, bugün o çok istediğin fındıklı çikolatayı yemeliydin sen! Kontrol edemediğimiz güçler var, insanlar var. Herkesi istediğimiz kalıba sokamayız, buna hakkını olduğunu mu düşünüyorsun? Bu tamamen bencilliktir. İnsan haklarından bihaber de olabilirsin elbette. Yurt dışında alkol kullanma yaşı 21 sanıyorum. Neden öyle düşünüz mü? Özellikle Türkiye ile kıyasladıktan sonra.
Aşk hikayeleri hiç düzgün ilerlemez, eğer yolunda giden bir şeyler varsa, o film sıkıcı demektir. Ally’nin o saf kalbini, yakışıklı ve romantik olmaya çalışan erkek yani Tyler nasıl kırabilir ki? Hey! Gerçekten iyi sevişiyordunuz gençler. Şunu da anlamaya başlıyoruz değil mi? Her şey para demek değil. Basit bir ilgi, alaka, hoşgörü, ufak fedakarlıklar, bir gülüş maddiyattan daha çok şey ifade ediyor. Caroline, Hawkins ailesinin 11 yaşındaki kızı. Abisi gibi intihar edeceğini sanıyordum. Olmadı. Ama babasıyla arasını düzeltti gibi he? Abisi Tyler için aynı şeyleri söylemek çok güç, o serseri bir hayatı benimsemiş haldeydi. Hayır, onu küçümsemiyorum elbette, varlık içinde yokluk çekmesini anlıyorum, çünkü o, böyle mutlu oluyor. Kapısında kilidi olmayan bir evde kalıyor. Aşk hikayelerinde bir pislik olacak demiştim, Tyler’ın hoşlandığı kız Ally. Ally’nin babası Neil Craig yani bir polis. Tyler’ın başı birkaç kez polislerle belaya girdi, o polislerden biride bizim Neil amca oldu.
Film hakkındaki yorumların yüzde doksan yedisi, filmin sonuyla ilgiliydi. Yani evet, bakılınca ne alaka yahu? Falan dedirten bir sahne olmuş. Fakat olmuş. Ben beğendim açıkçası. Filmin amacı tamamen ikiz kuleler üzerine olabilir miydi? Buna net cevap veremiyorum. İsterseniz benim yerime de araştırınız, bu kurmaca bir hikaye miydi? Yoksa tamamen gerçeğin kendisi mi? Tyler Hawkins’in filmin sonunda ölmesi beklenmedik bir son oldu. Mutsuz sonla bitmesi iyi oldu. En azından sıradan değildi. Ölüm sahnesini de görseydik tam süper olabilirdi. Fakat o kuleleri film için mi inşa etmişler sizce? Fena durmuyorlardı. Hıristiyanlarda aile mezarlığı kavramı var mı acaba? Yani, Tyler, kardeşi Michael’ın yanına mı gömüldü, nasıl gömüldüğü de belli yani. Saygı duyuyoruz elbette. Şunu da söylemeliyim ki, eğer bu Türk filmi olsa, yada ben ABD vatandaşı olarak izleseydim, daha çok etkilenirdim.
Ne öğrendik bölümü içinse; Eğer yeni tanıştığınız sevgiliniz alkol ya da sigara kullanmıyorsa biraz başınız dertte demektir. Ayrıca dünyadan ayrılan yakınlarınızın hayattaymış gibi, sizin yanınızdaymış gibi davranmanız size artı puan katıyor. Onları unutmayın.
Dip tavsiye: Yaşadığınız mevsime göre film izleyiniz. Filmin zaman hangi mevsimde geçiyor dikkat ediniz. Yoksa, kış vakti izlediğiniz bir yaz filmi, içinizi titretebilir.